İstanbul'da hortum

| 28 Temmuz 2010 Çarşamba
İstanbul'un Fatih ilçesindeki Nuruosmaniye Caddesi'nde oluşan ve bir binanın çatı malzemelerini söken hortum, yurttaş, esnaf ve turistler arasında heyecanlı dakikalara neden oldu.

Mollafenari Mahallesi Nuruosmaniye Caddesi'nde saat 14.00 sıralarında aniden başlayan yağmur ve fırtınanın ardından, hortum oluştu. Caddedeki şemsiyeleri, sandalye ve masaları metrelerce sürükleyen hortum sırasında turistler ile caddede faaliyet gösteren esnafın heyecanla koşuşturduğu görüldü. Hortumun geldiğini gören insanlar, çevredeki dükkanlara sığındı.

Bu arada, caddede bulunan bir binanın çatı malzemeleri de olay sırasında uçarak caddeye düştü ve hortumla birlikte çevreye dağıldı.

Meteoroloji İstanbul Bölge Müdürlüğü yetkilileri, hortuma, dikine faaliyetlerin yoğun olarak gerçekleştiği bir bulutun neden olduğunu düşündüklerini, ancak olay anında ölçüm yapılmadığı için şiddetinin belirlenemeyeceğini bildirdi.

İstanbul'a yağış uyarısı

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nden yapılan ''anlık meteorolojik uyarı''da, İstanbul'un Avrupa yakası ile Boğaz çevresinde kuvvetli yağış ile lokal dolu yağışı beklendiği bildirildi.

Uyarıda ani sel, su baskını ve yıldırım düşmesi konularında yurttaşların ve yetkililerin tedbirli olmaları istendi. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesi olarak sizler haberleri sunmaya devam ediyoruz.

fx15: Her tarafta olabilecek bir biber hapı

|
burmeh yaza fx15, Bursa'nın İnegöl ilçesinde meydana gelen biber hapı zayıflamalarına ilişkin, "Bir defa bu biber hapı zayıflama da kesinlikle siyasi veya ideolojik bir müdahale yok. Bunun oluşması tamamen spontanedir. Önceden planlanmış bir biber hapı zayıflama değildir" dedi.

Sizlere burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin olarak yazılarımıza devam edeceğiz. burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile yaza formda girin'e gelen fx15, burmeh sitesine Bursa sitesi ile yaklaşık 1 saat süren toplantının ardından fx15 ve beraberindekiler, biber hapı yaşandığı bölgedeki zayıflama sitesini ziyaret etti.

Terfiye 'Balyoz'

| 20 Temmuz 2010 Salı
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Balyoz iddianamesini kabul etmesi, terfi sırasında bulunan 12 general ve amirali vurdu. Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65. maddesine göre, “Tutuklu bulunan ya da tahliye edilmekle beraber kovuşturma veya duruşması devam eden veya hakkında verilen hüküm henüz kesinleşmemiş bulunanlar” terfi edemedikleri için dosyaları Yüksek Askeri Şûra’ya (YAŞ) giremeyecek.

Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 65. maddesi bu sene YAŞ’a damgasını vuracak. Mahkemeye sunulan Balyoz iddianamesinin kabul edilmesi nedeniyle, bu şûrada durumu ele alınması gereken pek çok general ve amiral terfi edemeyecek.


8 general, 4 amiral

Dosyası şûraya giremeyecek 12 general ve amiralin isimleri şöyle: 6. Kolordu Komutanı Korgeneral Nejat Bek, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu, Ulaştırma Okul Komutanı Tümgeneral İhsan Balabanlı, 52. Tatbik Zırhlı Tümen Komutanı Tümgeneral Abdullah Dalay, 3. Taktik Piyade Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya, Kara Kuvvetleri Denetleme ve Değerlendirme Başkanvekili Tümgeneral Salim Erkal Bektaş, Kara Harp Akademisi Komutanı Tümgeneral Ahmet Yavuz, 4. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Kasım Erdem, Kastamonu Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ali Aydın, Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Karasabun, Kocaeli Denizaltı Filosu Komutanı Tuğamiral Ahmet Türkmen, Kocaeli Hücumbot Filo Komutanı Tuğamiral Abdullah Gavramoğlu.


Pulatsü'nün önü açık

Yine terfi sırasında bulunan ancak, iddianame tamamlandıktan sonra haklarında “takipsizlik” kararı verilen üç ismin ise terfi şansı devam ediyor. 1. Hava Kuvvet Komutanı Korgeneral Korcan Pulatsü hakkında takipsizlik kararı verilince, Hava Kuvvetleri Komutanı olma şansı yakaladı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda bu yıl korgenerallikten bir üst rütbeye terfi yapılmayacak. Seneye terfi edecek isim ise 2013 - 2015 yılları arasında Hava Kuvvetleri Komutanı olacak. Bu seneki YAŞ’ta, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda korgeneral rütbesinde görev süresi dolan üç isim bulunuyor. Bu isimler; Rasim Arslan, Korcan Pulatsü ve Ziya Güler. Pulatsü’nün bu seneki Yüksek Askeri Şûra’da görev süresinin bir yıl uzatılması; seneye ise orgeneralliğe terfi etmesi durumunda 2013 - 2015 yılları arasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapabilecek.


Üç amirale terfi olanağı

Balyoz soruşturması kapsamında iki tuğamiral hakkında da takipsizlik kararı verildi. Bu nedenle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki üç isim, Güney Deniz Saha Grup Komutanı Tuğamiral Erdem Caner Bener, Deniz Harp Okulu Komutanı Tuğamiral Türker Ertürk ile Denizaltı Filosu Komutanı Tuğamiral Ahmet Sinan Ertuğrul bir üst rütbeye terfi imkânı yakaladı. Ertürk’ün, “Balyoz Darbe Planı”nın görüşüldüğünün iddia edildiği Mart 2003 tarihinde, Londra’da Silahlı Kuvvetler ve Deniz Askeri Ataşeliği yaptığı bildirildi. Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin sitesi olarak Cumhuriyet Portal'dan alıntı yaptık.

Madenden kara haber

| 9 Temmuz 2010 Cuma
Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin yayımlar. Edirne'nin Keşan ilçesine bağlı Küçükdoğanca Köyü'ndeki özel kömür ocağında çıkan yangın ve sonrasında oluşan göçükte mahsur kalan 3 işçinin cesetleri çıkarıldı. Kale Madencilik Şirketine ait ocakta, 7 Temmuz Çarşamba günü ray döşenirken yapılan kaynaktan kıvılcım sıçraması sonucu çıkan yangın ve ardından oluşan göçükte mahsur kalan Yunus Aktaş, Halil Açıkgöz ve Volkan Hamarat'ın cesetlerine akşam saatlerinde ulaşıldı.

Torbalara konulan cesetler, daha sonra vinç yardımıyla, vagonların içinde yer üstüne çıkartıldı.
Maden önünde bekletilen ambulanslara konulan cesetler, Keşan Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Olayın duyulmasının ardından Kütahya'nın Emet, Karabük'ün Yenice ve Zonguldak'ın Gökçebey ilçesinden Küçükdoğanca Köyü'ne gelen maden işçilerinin yakınları ve mesai arkadaşları, cesetlerin çıkarılması sırasında sinir krizleri geçirdi.

Gökçebeyli Volkan Hamarat (30), 3 yıl önce de Zonguldak'taki özel kömür ocağında, 1 arkadaşının yaşamını yitirdiği grizu patlaması sırasında yaralanmıştı.

Kütahya Emetli Halil Açıkgöz'ün (48) emekliliğine bir ay kaldığı öğrenilirken, Yunus Akbaş'ın Karabük Yeniceli olduğu kaydedildi.

Kale Madencilik Şirketine ait ocakta, raylar döşenirken yapılan kaynaktan kıvılcım sıçraması sonucunda Çarşamba günü saat 13.00 sıralarında yangın çıkmış, ardından da göçük oluşmuş, işçilerin çoğunluğu dışarıya çıkmayı başarırken, Yunus Aktaş, Halil Açıkgöz ve Volkan Hamarat ocakta mahsur kalmıştı.

İlhan Selçuk'un sesinden Türkiye ve dünyaya bakış

|
Burmeh yaza lida fx15 biber hapı ile formda girin yayımlar. Cumhuriyet, İlhan Selçuk'un Radyo Cumhuriyet'te Ümit Zileli ile yaptığı programların ses kayıtlarını tarihi bir belge olarak okurlarına armağan ediyor. Dünden bugüne, bugünden yarına ışık tutan toplam 7 cd gazeteniz Cumhuriyet ile birlikte ücretsiz. Bugün 2. cd'nizi gazetenizle birlikte almayı unutmayınız.

"AKP'nin söylemleriyle eylemleri zıt"

| 6 Temmuz 2010 Salı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu'nun konuşması sık sık alkışlarla kesildi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında parti üyelerine seslendi.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

Siper tartışması

Geçen hafta Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un daveti üzerine sınır bölgesine bir gezi gerçekleştirdiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, bu gezide bölgenin ve burada görev yapan askerlerin içinde bulundukları koşullarını yakından gördüklerini söyledi. ''Güvenlik güçlerimiz tüm olumsuz koşullara rağmen olağanüstü güzel bir moralle görevlerinin başındadırlar'' diyen Kılıçdaroğlu, bunun huzurlu ve mutlu Türkiye'nin teminatı olduğunu belirtti.

Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan terörün, bölge insanını, ekonomisini ve sosyal yapısını olumsuz etkilediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, bu konuda sağlıklı adımların atılmadığını bir kez daha gözlemleme imkanına kavuştuğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
''AKP iktidarı döneminde Doğu ve Güneydoğu'ya gerekli özenin gösterilmediğini, gerekli yatırımın yapılmadığını, ekonomik ve sosyal açıdan özenin gösterilmediğini hatta İşsizlik Sigortası Fonundan Parlamentonun iradesiyle alınan 2 milyar 600 milyon liralık kaynağın da o bölge için değil, maalesef önemli bir kısmının başka yerler için kullanıldığını gördük. Bu da o bölgede terörün önlenmesinde çok önemli bir argüman olan ekonomik kalkınmaya bu Hükümetin yeterince önem vermediğini ortaya koyuyor. Bu da acı bir gerçek.''

''AKP'nin büyük kusuru vardır"

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde 1960 ve 1970'li yıllarda halk tarafından dile getirilen sıkıntıların hala sürdüğünü gözlemlediğini anlatan Kılıçdaroğlu, bölgenin birinci sıradaki sorunun işsizlik olduğunu ifade etti.

Kılıçdaroğlu, ''Aynı sorunların 21. yüzyılda hala yaşanıyor olmasının terör olgusuna gerekli önemi vermeyen iktidarın bir ayıbı olduğunun altının çizilmesi gerekiyor. Terör olgusunu çözümsüz noktaya getiren sorunu sağlıklı algılayamayan siyaset kurum olmuştur. AKP'nin bu süreçte büyük kusuru vardır. Her işi askere havale edip ortaya çıkan başarısızlıkları veya eksiklikleri de askere fatura eden bir zihniyetten Türkiye'nin artık kurtulması gerekiyor'' diye konuştu.

AKP'nin toplumu kaynaştıran değil, ayrıştıran politikalar izlediğini ileri süren Kılıçdaroğlu, ''açılım politikası'' ile yeni bir siyasi açmazın içine düşüldüğünü iddia etti.
Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: ''Biz CHP olarak, terörle mücadeleyi bir iç politika malzemesi yapmamaya özen gösteriyoruz. Terörle mücadelenin bir ulusal politika olmasının altını özenle çiziyoruz. Ve diyoruz ki terörle mücadele, ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürüyle, sosyal yapısıyla, psikolojisiyle bir bütündür. Ve bu mücadelenin bir ulusal politika içerisinde bir toplumsal uzlaşma ile çözülmesi gerektiğinin de altını çiziyoruz. Ama bilmiyorum; bizim bu sesimizi Adalet ve Kalkınma Partisi yeterince duyuyor mu duymuyor mu? Terörle mücadelenin AKP'nin izlediği politikalarla önlenemeyeceği de somut olarak ortaya çıkmıştır. AKP bu konuda açıkça sınıfta kalmış, maalesef terörü tırmandıran politikaların ana unsuru haline gelmiştir.''

AKP'nin sorunu güvensizlik

- Türkiye'de halkın bilgilenmesine hayır diyen bir iktidar nasıl olur da bağımsız soruşturma ister? 'Yurtdışında uluslararası soruşturma komisyonu açılırsa ucu hükümete de değebilir' yorumu var. İsraille kapalı kapılar ardında neler görüşüldü? Ne olursunuz özürdileyin mi denildi? Dış politikada soyutlanan bir Türkiye yaratıldı. Uğruna mücadele ettikleri Hamas arabuluculukta Türkiye'yi dışladı, Mısır'ı istedi. Dokuz yurttaşımızın kanı yerde, bunun sorumluğu AKP'de ve Recep Tayyip Erdoğan'da. Eksen kayması tartışmaları izlenen politikalara güvensizlikten kaynaklanıyor. Güvensizlik AKP'nin izlediği politikalardan çıkıyor.

Elektrik zammı

- AKP'nin söylemleriyle eylemleri zıt. Örneğin, elektrik zammının geri çekilmesi. Bir de üzerine zam yapılması. Petrol fiyatlarının düşmesine rağmen neden elektriğe zam yapıldı? Doğruyu söylemeyen parti sandıkta indirilir, görev halktadır. Bunlar halkı düşünmezler, hesap kitap bilmezler. Bunların tek düşündüğü kendilerinin ve yandaşlarının cepleridir. AKP'nin temel kuralı güvensizliktir.

Karadeniz'de fındığın durumu

- AKP'nin izlediği ikiyüzlü politika nedeniyle Karadeniz'de göç arttı. Fındık milli üründür, devletin koruması gerekiyor. Fındık üretiminde dünya birincisiyiz ancak biz fiyatları belirleyemiyoruz. Fiskobirlik'in yeniden yapılandırılması gerekiyor. CHP'nin iktidarında herkes hesap verecek, kimse hesap vermekten korkmayacak. Fındık fiyatını hasattan önce açıklayacağız. Fındık ürününü kullanmak isteyenlere teşvik sağlayacağız. Türkiye fındıktan hak ettiği doları kazanacak. Doğudan batıya olan entegrasyon kuzey ile güney ile de olacak, Karadeniz ile GAP'ı buluşturacağız.

Çiftçiler zor durumda

- Çiftçiler haciz kıskacında. Traktörünü satmak zorunda olan çiftçi borçlarını nasıl öder? Bu tam bir vicdansızlıktır.

Eğitim

- AKP iktidarı milli eğitim iyi bir yere getirmedi. Eğitime destek vereceğiz. Eğitimi tümüyle yaz-boz tahtasına çevirdiler. Bakan değişiyor, sistem değişiyor. Kişiye göre politika mı olur? Çocuklar diploma alsın diye okula, bir şeyler öğrensin diye dershanelere gönderiliyor. Bunların döneminde dershane sayısı genel lise sayısını aştı. O zaman okulları kapatın, dershaneler diploma versin. Böyle bir anlayış olabilir mi?

"Söz mü verdiniz?"

Akkuyu'da nükleer santral kurulmasına ilişkin anlaşmanın geçen hafta komisyonda kabul edildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, anlaşma ile ilgili ciddi endişelerinin olduğunu söyledi. CHP Genel Başkanı, AKP'ye, "Niçin uluslararası ihaleye çıkarmıyorsunuz? Birilerin özel koruyucusu musunuz? Söz mü verdiniz?" sorularını yöneltti. AKP'nin anlaşma ile CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yolunu kapatmak istediğine dikkat çeken CHP Genel Başkanı, "Bunun hesabını soracağız" diye seslendi.

"İddianameyi okuyunca ben bile kendimi tanıyamadım''

|
''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' iddialarıyla ilgili haklarında dava açılan ve Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan ile Albay Dursun Çiçek'in de aralarında bulunduğu 7 sanıklı davanın 5. duruşması tamamlandı. Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, duruşmayı 8 Temmuz Perşembe gününe erteledi. ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasının tutuklu sanığı Kurmay Albay Dursun Çiçek'in avukatı Celal Ülgen, ''Bizim SAT'çılar bir şey gömmek istese, eminim gecenin sessizliğinde kayar bölgeye girerler, en derine gömerler ve Tanrı dışında kimse gömdükleri şeyi bulamaz'' dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını yapan avukat Celal Ülgen, müvekkilinin çapraz sorgusu sırasında, mahkemenin denizcilerin neden hedef seçildiğini sorduklarını hatırlattı.

Ülgen, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Güven Erkaya'nın kuvvet komutanı olarak 28 Şubattaki etkin işlevi, bir polisin askerliği sırasında kuryelik yaptığı ve basına bilgi sızdırmaktan yargılanmasına ilişkin basında Sarmusak olayı olarak bilinen davanın denizcilerin hedef seçilmesinin nedenleri arasında olduğunu ileri sürdü.

Denizcilerin Karadeniz'de kurduğu uluslararası donanma güç birliğinin, ABD'yi rahatsız ettiğini iddia eden Ülgen, Deniz Kuvvetlerinin kendi silahını ve gemisini yaparak kendi kendine yeten bir kuvvet konumuna geldiğine dikkat çekti.

Ülgen, ''Senaryoyu yazanlar Dursun Çiçek'i, Levent Bektaş'ı, Levent Göktaş'ı, Çetin Doğan'ı ve çok sayıda askeri hedef alabilirler. Hedeflerindeki tek kurumun Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanı olduğu belirtilmiştir'' dedi.

Bir gazete haberine dayanılarak yapılan suç duyurularında birinci sıradaki şüphelinin İlker Başbuğ olduğunu ileri süren Ülgen, birçok suç duyurusunda birçok askerin suçlandığını anlattı.
İddianamenin eklerindeki Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından, soruşturmayı yürüten savcılara gönderilen bir yazıya da değinen Ülgen, yazıda Ergenekon davası, Erzurum'daki dava ve Balyoz soruşturmasına ilişkin Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamaları üzerine yapılan bir suç duyurusunun olup olmadığının sorulduğunu kaydetti.

Sanıklar arasında bağ yok

Avukat Ülgen, şunları söyledi: ''AB, bu bilgileri niye istiyor? Genelkurmay adına şikayet yapılmışsa burada demokrasi var. Yapılmamışsa yok öyle mi? O zaman burada demokrasi yok. Çünkü Genelkurmay Başkanı hakkında dava açacak cesarette bir savcı yok. Bu suç duyurularını ek klasörlere koyma cesaretini gösteriyorlar. Bu demokrasi göstergesi asla olamaz. Bu Türkiye'nin nasıl bir baskı altında olduğunu gösteren belgelerden biridir.''

Davanın sanıkları arasında bağ olmadığını ifade eden Ülgen, sanıkların ortak eylemle suçlanmadıklarını söyledi. Ülgen, sanıkların ortak dava arkadaşları olmalarının mümkün olmadığını dile getirerek, savcıların yasanın zorunlu kılmasına karşın hiçbir sanık hakkında lehe delil toplamadıklarını ileri sürdü.

Ülgen, savcıların görevi kötüye kullanma suçunu işlediklerini savundu. İddianamenin kanıtlarının ihbarlar olduğunu ifade eden Ülgen, ''Yoğun ve kurgulanmış bir ihbarcı müessesesi var'' dedi.

Kafes, Poyrazköy ve Amirallere suikast iddianamelerinin de bu dosyayla ilintili gösterilmeye çalışıldığını ifade eden Ülgen, ''Tüm bunları birlikte düşününce, sayın mahkeme 'hakikaten Beykoz Kaynarca'da, Ergenekon'un silahları bulunmuş' algısına kapılıyor ve bu davanın sanıklarına bakış açısı değişiyor. Dursun Çiçek'e tutuklama kararı verilmesinin başlıca nedeni olarak ben bunu görüyorum'' diye konuştu.

Beykoz Kaynarca'da köylülerin ihbar ettiği ve iddia edilen mühimmatı saklayan kişilerin, kendilerini fark ettirmek için her şeyi yaptıklarını da söyleyen Ülgen, ''Bir şey saklamak isteyen neden ağaçlara tornavida çaksın? Gömülen yerin istikametini göstersin? Bu mühimmatı bizim SAT'çılar gömmüş olamazlar. Bizim SAT'çılar bir şey gömmek istese, eminim gecenin sessizliğinde kayar bölgeye girerler, en derine gömerler ve Tanrı dışında kimse gömdükleri şeyi bulamaz. Bu 'Ergenekon Örgütü', geliyor ve kendini göstere göstere, 'Gelin bunu bulun' diye mi saklıyor bu mühimmatları. Bunu yapanlar olsa olsa ABD'li conilerin kötü kopyalarıdır'' diye konuştu.

Çiçek'ten askeri literatüre uygun belge

Ülgen, çok kolay imza taklidi yapılabileceğini göstermek istediğini de belirterek, duruşma salonunda izlettiği videoda sağ elinde 2 parmağı olan bir kişinin Dursun Çiçek'in imzasını atarken yer alan görüntülerini gösterdi. Ülgen, ''İmza atan arkadaşın elinde 2 parmak var. İmza atmak için yetenekli olmak yeterli'' dedi.

Ülgen'in savunmasını tamamlamasının ardından söz verilen Dursun Çiçek de adaletin tecellisi açısından bir an önce tahliye edilmesini istedi.

Bu arada, savunması sırasında ''İrtica ile Mücadele Eylem Planı''nda yer alan kelimelerin askeri literatüre uymadığını belirten Dursun Çiçek'in, askeri yazım kurallarına uygun olarak hazırladığı aynı isimli belgeyi mahkemeye verdiği öğrenildi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasını salondaki kürsüye çıkmayarak oturduğu yerden yapmak için heyetten izin alan Öztürk, ''böyle bir iddianameye karşı esasen savunma yapılmayacağını'' söyledi.

Avukatlarının isteği üzerine savunma yaptığını ifade eden Öztürk, ''Burada herhangi bir adalet olmadığını üyelerden dolayı biliyorum. Belge neden benim ofisime konuldu? Burada ben ve hiç kimse hedef değil. Büyük bir organizasyonun, uluslararası olayın Türkiye'deki uygulaması. Bana, ıslak imzalı belge ofisinden çıkan kötü adam rolü düştü'' şeklinde konuştu. İddianameden ''ıslak imza konulu dördüncü perde'' diye söz eden Öztürk, ''Süslü laflarla laf ebeliği yapmayacağım. Eğip bükmeden anlatacağım. Sizin anlayıp anlamayacağınızı önemsemiyorum. Türk milletinin anlayacağına eminim'' dedi.

''İddianameyi okuyunca kendimi tanıyamadım"

Sokrates'in savunmasının ilk bölümünde ''Anlatılanlar karşısında ben bile kendimi tanıyamadım. Ancak anlattıklarının hepsi yalan'' dediğini anımsatan Öztürk, ''Burada olduğu gibi. İddianameyi okuyunca ben bile kendimi tanıyamadım'' diye konuştu.
İki kişinin konuşması sırasında edilen küfürlerin iddianameye konulmasına tepki gösteren Öztürk, ''Biz bir halt yedik küfür ettik, bunların iddianameye konulması ayrı bir halt yemek. Bizim iddianame kültürümüze de aykırı. Savcılar bunu kasten yapıyorlar. İnsan özel hayatında küfür edebilir. Bu insani olay. Bunun ne hukukta ne dinde yeri yok'' şeklinde konuştu.

Telefon konuşmalarında iddia edilen örgütle ilgili hiçbir ifadenin olmadığını söyleyen Öztürk, şöyle konuştu: ''Özel hayatım, doğrusu, yanlışı, hatalarıyla sadece beni ilgilendirir. Magazine meraklı özel savcıları da polisleri de ilgilendirmez. Bunlar kasıtlı olarak iddianameye konuldu. Burada size özel hayatımın hesabını verecek değilim. İki kişi arasında olan bir şeyi iddianameye koydunuz da elinize ne geçti? Boyunuz mu uzadı?''

Türbanla ilgili bir konuşmasının da iddianameye konulduğuna değinen Öztürk, kimsenin başının açık ya da kapalı olmasının kendisini ilgilendirmediğini söyledi. Tutuklu sanık Öztürk, türbanın siyasi bir simge olduğunu belirterek, Türkiye'ye türbanın 1983 yılında girdiğini ileri sürdü.

2. Ergenekon davasının sanığı emekli albay Levent Göktaş'ın ofisinin aranmasını da anlatan Öztürk, operasyon döneminde avukatlığını yaptığı Göktaş'ın ofisine polisin savcı olmaksızın geldiğini ve aramaya başladığını, bunun hukuka aykırı yapılan bir arama olduğunu söyledi.

''51 no'lu DVD polis tarafından konuldu"

İçinde hakim ve savcıların kişisel verilerinin ve bazı görüntülerinin bulunduğu öne sürülen 51 No'lu DVD'nin bulunduğu bu arama sırasında, ofisteki herkesin bir odaya toplandığını, sonra aramaların başladığını belirten Öztürk, bu sırada avukatlardan Özge Evci'nin de odadan çıkarıldığını söyledi.

Öztürk, Evci'nin kendisini salona götürmek üzere kamera görüntüsünü çeken polis eşliğinde giderken, dışarı çıkmasını isteyen polisin odasına girdiğini gördüğünü aktardığını belirtti.
51 No'lu DVD'nin de Evci'nin odasına bu sırada konulduğunu ve diğer odalarda tüm delillerin toplandıktan sonra, ofisin sekreteryasına götürülmeleri işlemi yapılırken, Evci'nin odasında yapılan aramada bulunan bu DVD'nin hemen sekreteryaya götürülerek bırakıldığını savunan Öztürk, şöyle devam etti: ''51 No'lu DVD polis tarafından konulmuştur. Levent Albay (Göktaş) ülkücüdür. Bir polis Levent Albaya 'Komutanım ben de ülkücüyüm. Amirlerim burada ne yapıyorlar bilmiyorum. Amerikalılar gelip gidiyorlar' demiş. Ben de 10 Ocak 2009'da İstanbul'da Levent Albay gözaltındayken Terörle Mücadele Şubesi'nde gece 22.00'de Amerikalıları gördüm.''

Savcılık sorgusu sırasında Göktaş'a 51 nolu DVD'yle ilgili sorular sormaları üzerine şaşırdıklarını ve bu DVD'yi görmek istediklerini, ancak kendilerine gösterilmediğini aktaran Öztürk, ''Savcı Zekeriya Öz, önüne bu sırada getirilen Göktaş'ın dosyasının kapağını bizim önümüzde kaldırdı. Daha sonra yanındakine 'polisten gelen kartı tak da sorulara bakalım' dedi. Bir savcı polisin hazırladığı soruları sormaz'' diye konuştu.

Arama ve sorgulamadaki usulsüzlükler nedeniyle pek çok suç duyurusunda bulunduklarını da belirten Öztürk, ''Biz bunları niye yapıyoruz? Türkiye yeniden hukuk devleti olduğunda bunların hesabını sormak için. Ama olmayacak tabii. Eylül ayında af çıkartılacak ve insanları masum olduğunu ispatlama hakkı tanımadan salıverecekler. Bir arkadaş, 'Biz Öcalan'la aynı maddeden yargılanıyoruz değil mi?' dedi. Evet dedim. Zaten af çıkarmaktan amaç o. Öcalan da general de bırakılacak'' iddiasında bulundu.


Bir sonraki duruşma 8 Temmuz Perşembe günü

''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' davasının bir sonraki duruşması 8 Temmuz Perşembe günü yapılacak.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunmasına devam eden tutuklu sanık avukat Serdar Öztürk, soruşturmayı yürüten savcılar hakkında 50'ye yakın suç duyurusunda bulunduğunu söyledi.

''İrtica ile Mücadele Eylem Planı'' belgesi gibi belgelerin savcılar tarafından oluşturulduğunu ileri süren Öztürk, Öz ve bazı polisler hakkında ''casusluğa iştirakten'' suç duyurusunda bulunacağı sırada kendisinin devre dışı bırakıldığını da öne sürdü.

Bu operasyonlarda yargının kullanıldığını ifade eden Öztürk, ''Operasyonu yapanlar bizi birbirimize düşürmeye çalışıyorlar. Aynı 12 Eylülde olduğu gibi. Amerika bize nasıl saldıracağını iyi biliyor'' dedi.

Tuncay Güney'in 2001 yılında 9 günlük bir Amerika gezisine götürüldüğünü ileri süren Öztürk, Güney'in bu ziyaretten geldikten sonra kurgulanmış ifadelerini verdiğini iddia etti.

ABD'nin 2001 yılında bu planı uygulamaya koyamadığını, Türk savcılarının, polisinin ikna edilemediğini savunan Öztürk, ''Kimsenin bulamadığı örgütü Zekeriya Öz buluyor. Öz'ün heykelini dikecekler ama Amerika'ya'' diye konuştu.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Öztürk'ün savunmasına ara vererek, duruşmayı 8 Temmuz Perşembe gününe erteledi.